Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Deli Kurt Kitap İncelemesi

1958 yılında yayımlanan bu muhteşem kitap bize, Osmanlı döneminin Fetret devri'nde bir taht savaşıyla başlayan ve aşka doğru derinleşen bir hikâyeyi anlatır.  Bir sipahi askeri olan Çakır'ın öyküsüyle giriş yaptığımız bu kitap okuyucuyu daha ilk sayfalarından içine çekmeyi başarır. İlerleyen sayfalarda Deli Kurt ile tanıştıktan sonra hikayê bambaşka bir seyir alır. Deli Kurt'un askerî hayatı ve aşk hikâyesini konu alır. Buram buram Anadolu kokan bu romandan, aşk ve Türkçülük adına da güzel sonuçlar çıkarabilirsiniz. Kitabın konusundan klasik bir şekilde bahsettiğimize göre, asıl incelemeye, yani kendi çıkarımlarıma geçebiliriz... Aşktan başlayalım...Atsız'ın kitaplarında anlattığı aşk, bizim hiç bilmediğimiz veya çok uzak olduğumuz bir mevzu olduğu için beni her zaman çok etkilemiştir. Atsız, 'Aşk' kelimesine çok farklı simgesel boyutlar yükleyebilen ve bizi 'aşk' adı altında çok farklı yerlere götürebilen bir yazardır. Kısacası Atsız, aşk'ın simges...

Keyifle Okuyabileceğiniz 10 Roman Önerisi

Klasikleşmiş kitap önerilerinden farklı gitmeye çalışarak, biraz daha geri planda kalmış fakat okurken keyif alacağınız 10 roman önerisi yaptım. Herkese keyifli okumalar diliyorum... 1-Beyaz Gemi (Cengiz Aytmatov) Cengiz Aytmatov'un bütün romanlarını okuyan biri olarak beni en çok etkileyen romanı Beyaz Gemi'dir. Küçük bir çocuğun saflık penceresinden hayata bakışını ve zorlu hayatını anlatan muhteşem bir romandır. 2- Efsane (İskender Pala) Barbaros Hayreddin Paşa'nın hayatını konu alan klasikleşmiş İskender Pala romanıdır. Özgün olay örgüsünün yanında çok güzel bir aşk hikâyesi içermektedir. 3-Kafamda Bir Tuhaflık/Orhan Pamuk Kitabın kalın olması vesilesiyle bir çok okuru kendinden uzak tutan bu kitapta; hayattan bir çok kesit yakalayabileceğiniz, yeri geldiğinde gülebileceğiniz, yeri geldiğinde de hüzünleneceğiniz bir hayat hikayesi var. Bozacı olan bir adamın gençliğinden yaşlılığına kadar olan hayat maceralarını anlatıyor. Yer yer sık...

İlk Görmeyişte Aşk (Öykü)

  Sahil kenarında bir bankta otururken o görmüştü kızı. Upuzun saçlarının gölgesinde minicik bir yüzü vardı. Kalemle çizilmiş gibi kaşlarının altında kocamanda gözleri, geceye ışık verecek güçteydi. Oğlan, yanından geçerken gözlerini kızın üzerinden alamamış ve bir an göz göze gelmişlerdi. Bir daha göremem korkusuyla evine kadar takip etmeyi düşünmüştü oğlan. Nitekim öyle de yaptı. İzmit'in kalabalık caddesi olan Fethiye caddesine girdiklerinde kızı gözden kaçırır gibi olmuştu. Ama nihayet evini öğrenmişti. Ertesi gün, sabahtan akşama kadar evinin önünde dolanıp durmuştu ama kız çıkmamıştı. Neden çıkmamıştı, acaba kalabalıkta kızı karıştırmış olabilir miydi? Umudu kaybetmemek gerektiğini bekleyişinin üçüncü gününde anlamıştı: Evin iki girişi vardı, oğlanın beklediği yer arka tarafa açılan bahçe kapısıydı ve kız o gece babasından gizlice çıkıp girdiği için arka kapıyı kullanmıştı. Asıl kullandıkları evin ön tarafında bulunan kapıydı. İşte, salak olduğunu o zaman farketti...

1 Yazar 3 Kitap (Stefan Zweig)

Yeni bir yazı serisinin ilk bölümüyle karşınızdayım. Bu seride, az bilinen ya da çok popüler yazarları ve üç güzel kitabını kısaca anlatıp, öneriyorum. Bilmeyenler için yazarlarını tanıtmak, okumayanlar için kitaplarını önermek amacıyla başlamış olduğum bu yazı serisi, umarım okuyanlar için faydalı olur. Serinin ilk yazarı, dünyanın en çok tanınan yazarlarından olan Stefan Zweig'i duymayanınız yoktur herhalde. Kendisi tescilli bir öykü yazarı ve Lirik şiir ustasıdır. 1881 yılında Avusturya Viyana'da doğan Zweig'in babası varlıklı bir sanayici olduğu için kendisi iyi bir edebiyat ve yabancı dil eğitimi almıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra Gönüllü olarak 1. Dünya savaşına, Viyana'da memur olarak katıldığı bilinir. 1933 yılında, Nazilerin yaktığı kitaplar arasında Zweig'in kitapları da bulunur. Bu olaydan sonra ülkesini terkeder. Hemen hemen bütün öyküleri, intihar veya ölüm temalıdır. Zaten kendisi de ikinci eşiyle birlikte 1942 yılında Brezilya'da ...

Tarihin İlk Terör Örgütü Lideri: Hasan Sabbah

Yazıma hoşgeldiniz sevgili okurlar. Tarihin ilk terör örgütü lideri olan, Selçuklu Devleti'ne bile suikastlar düzenleyen, insanları kendi cennetine göndermeyi vaat eden Hasan Sabbah'ın hayat hikayesini ve yok artık dedirtecek icraatlarını öğrenmek ister misiniz? Önden buyurun o halde... Hayatı 1050 yılında İran'da doğan Hasan Sabbah, Nizâri-İsmaili Devleti'nin ve Haşhaşi Fedai Grubunun kurucusudur. Ele geçirmiş olduğu Alamut Kalesi'nden 35 yıl boyunca çıkmadan yaşayıp, orada 1124 yılında ölmüştür. Bu kalede çeşitli suikastlar düzenlemiş ve bu suikastlarla nam salmıştır. Hasan Sabbah, gençliğinde, önde gelen mekteplerde iyi eğitim aldıktan sonra Selçuklu Devleti'nde yüksek bir mertebede memurluk yapmıştır. Din üzerine yoğun çalışmalar yapmış ve örgütlenmeye başladıktan sonra Alamut Kalesi'ni para karşılığında, kan dökmeden almış ve faaliyetlerini burada gerçekleştirmeye başlamıştır. Alamut Kalesi Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesi'n...

Hissizlik Hissi (Öykü)

Sıradan bir iş gününe benziyordu. Kulakları, her zamanki gibi etrafındaki insanların klavye takırtıları ve telefon sesleriyle uğulduyordu. Kafasını kaldırıp etrafına baktı. Küçük bir ofis... Karmaşık ve düzensiz yaklaşık on kadar masa. Bütün çalışanlara göz gezdirdi. Evet, gerçekten aynılardı. Hepsi beyaz bir gömlek giyip, saçma renklerde kravat takıyorlardı. Sanki hepsi birbirinin tekrarı gibiydi. Konuşma tonları, bakışları, yürüyüşleri bile birbirine benziyordu ve en önemlisi, gelirken duygularını evde bırakmış gibiydiler. Aslında onların da kendi dünyaları vardı. Kimisinin sevdiği, kimisinin çocukları, kimisinin geçindirmek zorunda olduğu ailesi vardı... Peki, bu insanlar kendi dünyalarından çıkıp geldiği halde nasıl oluyordu da burada aynı insana dönüşüyorlardı? Cep telefonun titreşimi, tüm bu düşüncelerden sıyrılmasını sağladı ve telefonu usulca kulağına götürdü... Telefonu kapattıktan sonra başını ellerinin arasına alıp bir müddet bekledi. Az önce telefondan aldığı haberi tekrar ...

Çocuk (Öykü)

"Hadi kalk geç kalacağız." Bu ses abisinin sesiydi. Saat sabahın üçüydü ve onlar için gün şimdiden başlıyordu. Çocuk hiç anlamazdı neden bu kadar erken kalktıklarını. Ne zaman sorsa abisine, geç kalırız cevabını alırdı her seferinde. Kalkıp hazırlanmaya başladı. "Kalın giyin dışarısı soğuk." Abisinin her sabah yaptığı tembihti bu. Sanki çok kıyafeti vardı da, kalın giyinmesi kaldı. Yola koyulduklarında, yediği ayazla kendine gelip, uykusunun açılmasına alışmıştı çocuk. Bir de karanlıktan korkmasa ne güzel olacaktı. Dönüşte bir de sabah ezanı okunması yok mu, iyice korkuyordu. Abisi olmasa hayatta yürüyemezdi bu yolu tek başına. Zaten başka da kimsesi yoktu ki abisinden başka. Soğuk içine işliyordu ama alışmıştı. Az kalmıştı zaten, hem belki abisi ona dünden kalma simit alırdı. Bayat olur ama lezzetine doyamazdı çocuk. Sonunda gelmişlerdi. Daha hava aydınlanmadan burasının neden bu kadar kalabalık olduğunu hiç anlamazdı çocuk. "Yanımdan ayrılma, elimi de bırakma...