Ana içeriğe atla

Ayaz (1000kitap Öyküleri)



Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir çocuğun ağzı kapalı olduğu için çığlığının baskısının kulak zarını tahrip ettiğinden bahsediliyordu. Sürekli debeleniyor, bağırıyordu ama bir arabaya bindirilince kaskatı kesildi. Gözlerinden akan yaşlar soğuktan kızaran yanaklarını ısıttı. Ta içinde, derinde annesinin sesi yankılandı bir an. Gözlerini açtığında yattığı nemli ve soğuk zeminin toprak olduğunu fark etti. Hareket etmeye çalıştı ama acıyla inlemekten başka bir şey yapamadı. Genç kadının o anki acısı ve korkulu çaresizliği otopsi raporuna vücudun farklı yerlerinde dört kırık olarak geçti. Gözleri bulanık görüyordu ama içinde bulunduğu çukurun başındaki iki silüeti gördü. Zar zor çıkan sesi ile yardım istedi, cellatlarından yardım istedi. Boğuk bir ses kızın ölmediğini söyledi. Diğerinin karşılığı ise oyalanmaması gerektiğini söylemek oldu. Hala inleyerek yardım isteyen genç kadının üstüne bir kürek toprak atıldı. Ardı ardına üzerine toprak atılan kadın korkuyla, acıyla, titreyerek, kesik kesik çıkan sesiyle yardım istedi ama Ankara'nın buz gibi bir kış gecesinde onu kimse duymadı. Toprağın ağırlığı arttıkça sustu. Aklına annesi geldi, babası, kardeşleri, okuduğu okul, yaşayacağı günler, sevdiği çocuk, hayalleri... Tıpkı dünyanın her yerinde katledilen, dövülen, itilen kakılan diğer hemcinsleri gibi onu da hiç kimse duymadı o gece. Toprak altında diri diri havasızlıktan boğulan genç kadın üç günlük aramanın sonunda bulunduğundaysa büyük bir zulüme uğrayan diğer hemcinsleri gibi birkaç günlük gündem olmaktan öteye gidemedi. Hatta dağ başında, gencecik yaşında diri diri can vermenin günahını ona attılar. Akşam vakti dışarıda ne aradığı, nasıl giyindiği, nasıl bir hayat yaşadığı sorgulandı. Öyle ya kim bilir adamı nasıl baştan çıkarmıştı. Yanarak, boğularak, beton dökülerek katledilen kadınların yaşadıkları yetmezmiş gibi zehirli sözlerle yargılandılar ve katledildiler. Bu insanlık suçu ise bizlerin unutkan zihninde binlerce lekeden biri olarak kaldı.


Gülseher Kepenek













Yorumlar

  1. Dilin oldukça iyi kullanılmasının yanı sıra az bir metinle çok etki oluşturmuş yazı. Başarılı. Tebrikler.

    YanıtlaSil
  2. Polisiye roman tadında bir yazı olmuş. Başarılar.💙

    YanıtlaSil
  3. Yüreğinize sağlık ülkemizin son dönemini kurbanın gözünden kısa ama etkili bir şekilde anlamışsınız.

    YanıtlaSil
  4. Arifin mençıstıra attığı golü arıyordum nereye geldim. Ama güzel olmuş. Neyse helal

    YanıtlaSil
  5. Son zamanlarda duyduğumuz haberlerden dolayı her an herhangi birimizin de başına gelebilir korkusuyla yaşıyor olmamızın kelimelere dökülmüş hali... Muhteşem... Kaleminize sağlık. Devamı dileğiyle. Başarılar.

    YanıtlaSil
  6. Her anlamda okunmaya ve daha çok okutulmaya değer bir eser... 👏👏👏

    YanıtlaSil
  7. Binlerce kadının sesi olmak bu olsa gerek gerçekten yürekten tebrik ediyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, bir şeyler anlatabildiysem ne mutlu :)

      Sil
  8. Naber len etik.... "Kaooossss"

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...