Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir çocuğun ağzı kapalı olduğu için çığlığının baskısının kulak zarını tahrip ettiğinden bahsediliyordu. Sürekli debeleniyor, bağırıyordu ama bir arabaya bindirilince kaskatı kesildi. Gözlerinden akan yaşlar soğuktan kızaran yanaklarını ısıttı. Ta içinde, derinde annesinin sesi yankılandı bir an. Gözlerini açtığında yattığı nemli ve soğuk zeminin toprak olduğunu fark etti. Hareket etmeye çalıştı ama acıyla inlemekten başka bir şey yapamadı. Genç kadının o anki acısı ve korkulu çaresizliği otopsi raporuna vücudun farklı yerlerinde dört kırık olarak geçti. Gözleri bulanık görüyordu ama içinde bulunduğu çukurun başındaki iki silüeti gördü. Zar zor çıkan sesi ile yardım istedi, cellatlarından yardım istedi. Boğuk bir ses kızın ölmediğini söyledi. Diğerinin karşılığı ise oyalanmaması gerektiğini söylemek oldu. Hala inleyerek yardım isteyen genç kadının üstüne bir kürek toprak atıldı. Ardı ardına üzerine toprak atılan kadın korkuyla, acıyla, titreyerek, kesik kesik çıkan sesiyle yardım istedi ama Ankara'nın buz gibi bir kış gecesinde onu kimse duymadı. Toprağın ağırlığı arttıkça sustu. Aklına annesi geldi, babası, kardeşleri, okuduğu okul, yaşayacağı günler, sevdiği çocuk, hayalleri... Tıpkı dünyanın her yerinde katledilen, dövülen, itilen kakılan diğer hemcinsleri gibi onu da hiç kimse duymadı o gece. Toprak altında diri diri havasızlıktan boğulan genç kadın üç günlük aramanın sonunda bulunduğundaysa büyük bir zulüme uğrayan diğer hemcinsleri gibi birkaç günlük gündem olmaktan öteye gidemedi. Hatta dağ başında, gencecik yaşında diri diri can vermenin günahını ona attılar. Akşam vakti dışarıda ne aradığı, nasıl giyindiği, nasıl bir hayat yaşadığı sorgulandı. Öyle ya kim bilir adamı nasıl baştan çıkarmıştı. Yanarak, boğularak, beton dökülerek katledilen kadınların yaşadıkları yetmezmiş gibi zehirli sözlerle yargılandılar ve katledildiler. Bu insanlık suçu ise bizlerin unutkan zihninde binlerce lekeden biri olarak kaldı.
Gülseher Kepenek
Dilin oldukça iyi kullanılmasının yanı sıra az bir metinle çok etki oluşturmuş yazı. Başarılı. Tebrikler.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:)
SilPolisiye roman tadında bir yazı olmuş. Başarılar.💙
YanıtlaSilTeşekkür ederim ❤️
SilYüreğinize sağlık ülkemizin son dönemini kurbanın gözünden kısa ama etkili bir şekilde anlamışsınız.
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilArifin mençıstıra attığı golü arıyordum nereye geldim. Ama güzel olmuş. Neyse helal
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilSon zamanlarda duyduğumuz haberlerden dolayı her an herhangi birimizin de başına gelebilir korkusuyla yaşıyor olmamızın kelimelere dökülmüş hali... Muhteşem... Kaleminize sağlık. Devamı dileğiyle. Başarılar.
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilTeşekkür ederim:)
YanıtlaSilHer anlamda okunmaya ve daha çok okutulmaya değer bir eser... 👏👏👏
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilEllerinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilBinlerce kadının sesi olmak bu olsa gerek gerçekten yürekten tebrik ediyorum
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, bir şeyler anlatabildiysem ne mutlu :)
SilNaber len etik.... "Kaooossss"
YanıtlaSil