Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın.
İlk basımı 1972’de çıkan Atsız’ın ‘Ruh
Adam’ eseri, yerli edebiyatımızın kuşkusuz en mükemmel romanlarının başında gelir.
Atsız’ın en son romanı olmakla birlikte, üzerinde en çok düşünülmesi gereken
kitabıdır ki Atsız’ın bu kitapta yaptığı psikolojik tahliller öylesine derin,
öylesine harikadır ki; sırf bunun için bile okunup, incelenmeye değerdir. Ayrıca
kitapta yapılan tasvirler, olay örgüsü mükemmel
diyebiliriz. Atsız’ın hikayeyi anlatım şekli ve olaylara bakış açısı adeta
bizleri kitabın içine çeker. Bu anlattıklarıma, hikayenin güzelliği ve verdiği
mesajı da ekleyince nolur? Tabiki de her açıdan dolu ve okuyucuyu
doyurabilecek, etkileyici bir başyapıt çıkar ortaya.
Atsız bu kitabında kendi ruh halini
anlatmıştır desek doğru söylemiş oluruz. Öyle ki; kendi fikirlerini,
görüşlerini bir de Selim Pusat’a aktarınca, ortaya çok ilginç bir karakter
çıkmış olur. Ah Selim Pusat ah… Romanın baş kahramanı olan Selim Pusat ismi
aslında Atsız’ın kullandığı lakaplarındandır. Burdan yola çıkarak; Atsız’ın da
hayatını göz önünde bulundurarak, Selim Pusat’ın kendisi olduğunu
düşünebiliriz. Fakat Atsız’ın kendi olsun veya olmasın, Selim Pusat karakterine
hayran olmamak elde değil.
“Ruh Adam, kendi nefsi ile mücadele eden
bir insanın macerasıdır.”
Roman, geçmişte geçen bir masal ile başlar.
Bu masal, Selim’in yaşadıklarıyla çok ilgilidir. Aslında iki ruh, Selim
Pusat’ın tek bedeninde buluşmuştur. Biri geçmişten gelmiş, diğeri günümüzden.
Selim, ordudan atılmıştır fakat tam bir savaş sanatı hayranıdır. Ona göre
askerlikten başka her şey boştur. Bir edebiyat öğretmeniyle evlidir. Fakat
Selim’i bambaşka bir aşk ve ızdıraplar bekliyor olacaktır…
Eşi Ayşe öğretmen ise, kocasının ordudan
atılmasından nasibini almış fakat Selim’i hayata bağlamak adına her şeyi yapar.
Selim’in kendiyle verdiği savaşa en yakından şahit olur ve üzülmekten başka
yapacağı çok bir şey de yoktur.
"Izdırap çekiyorum. Sende beni seviyor musun?..."
Biz bu kitapta, tamamen Selim’in içsel, düşsel,
imgesel yolculuğuna ve fikirlerine, düşüncelerine tanık oluruz. Selim’in
geçmişten gelen ruhu, Metehan’ın ordusunda askerdir ve diğer ruhu ise ordudan
atılmış bir askerdir. Bu iki ruh arasında sıkışıp kalan ve aşık olan Selim
Pusat’ın ilginç hayatı, bize kendini merakla okutmayı başarır.
Atsız’ın bu romanda kullandığı cümleleri okuduktan sonra, ne kadar zengin bir dilimiz olduğuna karar vermekte
zorlanmazsınız. Türkçeyi bu kadar ustalıkla kullanan az yazar vardır ki yaptığı
betimlemeler ve anlatım tarzıyla Atsız, bunu kanıtlamıştır. Aynı şekilde şiir
konusunda da çok usta olduğunu bu kitabında göstermiştir. Kitapta geçen iki
şiir vardır ki biri Atsız’ın tek şiir kitabı olan ‘Yolların Sonu’ isimli
kitabında dahi yoktur. Diğeri de, Atsız’ın bir öğretmene aşık olduğu ve ona
yazdığı meşhur şiiridir ki kitapta Selim, aşkına bu şiiri verir. Buradan da
anlaşılacağı üzere, Atsız’ın aşkını bu kitapta bulabilirsiniz. Atsız’ın aşkı demişken,
‘Atsız gibi sevmek’ sözü vardır. Onun sevmesi çok güzeldir, öyle sizde-bizde
olmayan cinslerden;
“Nazım Hikmet gibi sevseydik bunun adı
‘aşk’ olurdu, Atsız gibi seviyoruz bunun adı ‘yangın’!”
Şahsen; En sevdiğim ve en çok etkilendiğim
kitap nedir diye sorsalar, cevabım Ruh Adam olurdu ki günlerce etkisinde
kaldım. Ayrıca en sağlam ve sevdiğin roman karakteri kim deseler, yine Selim
Pusat ve eşi Ayşe derdim. Bu iki karakter gibisine daha rastlamadım. Tek bir
kitap seçme hakkım olsa bu kitabı seçerdim ve en sevdiğim yazarı sorsalar,
Atsız derdim.
Küçük bir tavsiye ile incelemeyi
bitiriyorum. Atsız’ın hayatını, düşüncelerini, fikirlerini ve sevgisini anlatan
bir yazı paylaşmıştım. Bu yazıyı okursanız, kitabı çok daha iyi anlar ve daha
keyifle okursunuz.
https://onsekizsifiryediondort.blogspot.com/2020/05/benim-gozumden-atsz.html
Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder