Ana içeriğe atla

Sofie'nin Dünyası Kitap İncelemesi


"İnsan beyni onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, o zaman da biz onu yine anlayamayacak kadar aptal olurduk."

Yine bir inceleme yazmadan diğer muhteşem incelemelere göz gezdirdim. Dolayısıyla kitabın içeriğini, konusunu ve kahramanlarını bu incelemeden öğrenemezsiniz çünkü yazmadım. Bunun için diğer incelemelere göz atabilirsiniz. Bu inceleme daha çok kitaptaki fikirler ve verilen mesajlar üzerine. Yani, bu kitabı neden okumanız gerektiği üzerine... 

Ben, okuyucunun bir bakış açısı sağlamasını ve kitabı bu şekilde okumasını istiyorum. Dolayısıyla bu kitabı okuyun veya okumayın, bu incelemeye denk gelen herkese minikte olsa bir katkı sağlayacağı bir yazı yazdım. Sonuna kadar okuyabilen sabırlı okurları yorumlara bekliyorum.

BAŞLAMADAN KÜÇÜK BİR NOT: Felsefeye ilgi duymayanlar bu kitaptan sıkılabilir. Yani roman okumak niyetiyle alırsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Fakat ilgi duyanların elinden düşüremeyeceğini garanti ederim.
• •
Kitabın kapağında "Felsefe tarihi üzerine bir roman" yazması felsefe okuyucusunu meraklandırmak için yeterlidir diye düşünüyorum. Roman ve felsefe? Sizce de çok nadir görünen bir kitap değil mi? 

Roman demişken; bazı okuyucular vardır, sadece roman okurlar. Ben onlara "Romanist" diyorum. Polisiye, aşk, fantastik, bilim kurgu, yeraltı edebiyatı... Ama sadece roman. Düşünce kitapları, tarih kitapları, kişisel gelişim kitapları okumak onlara ağır ve boğucu gelmiştir her zaman. 

Nerden biliyorum?
İlk zamanlar bende romancıydım. Felsefe dediler mi, "aman Allah, müslümanım ben." derdim. Nasıl oldu, ne vesile oldu hatırlamıyorum ama bir şekilde felsefeye ilgi duymaya başladım ve hayata bakış açımın (şuanlık) aman aman olmasada, temel ve kritik anlarda değişiklik gösterdiğini farkettim. Tabii bu vesileyle romanlarımın yanında daha dolu kitaplara yönelmeye başladım. Araştırmayı ve sorgulamayı kendime bir görev olarak kabullendirmeyi başardım. Herhangi bir kitapta anlamını bilmediğim bir kelimeyi veya terimi hemen araştırmayı adet edindim. Bu arada, romandan vazgeçmedim. Romanın hayatımızdaki yeri bambaşka. Sadece, çoğu zaman çapraz okuma yöntemiyle bir roman-bir düşünce kitabı okumaya çalıştım. Neticesinde okuması zor denilen kitapları kolaylıkla, üstüne kafa yorarak okumaya ve sorgulamaya başladım. Bu yolda kararlılıkla devam ediyorum. 

Şimdi, ben bunları neden anlattım?
Aramızda benim gibi birçok romancı var ve çoğu felsefeden uzak duruyorlar. Bu yaptıkları, aslında tadına bakmadığımız yemeği beğenmediğimizi söylemek gibi bir şey. Ama onların felsefeyi sevmeleri için sadece güzel bir başlangıç kitabına ihtiyaçları var. Yani güzel bir lahana yemeği yerseniz lahanayı sevebilirsiniz. Bu arkadaşlar "Sofie'nin Dünyası" kitabını okuyarak başlangıç yaparlarsa eminim yukarıda anlattığım geçişi kendileri de yaşayacaklardır. 

Başlangıç için neden Sofie'nin Dünyası?
Çünkü yazar, 15 yaşında bir çocuğa felsefeyi sıfırdan öğretiyor. Aslında o 15 yaşındaki çocuk bizleriz. Yazar bize çocuk gibi, en basitinden düşünmeyi öğretiyor. Bir çocuğun gözünden dünyaya bakıp sorgulamamızı sağlıyor. Şimdi, çocuğa felsefe anlatıyor diye kitabı sakın hafife almayın. Kitaptaki çok kritik bir noktaya parmak basmak istiyorum: Nasıl ki bir bebek yeni doğduğunda hayatta gördüğü her şeye merak ve ilgiyle bakıyorsa, olgunlaşmış bir insan bunun tam tersine her şeye alışmış ve merakı kalmamıştır. Dolayısıyla, felsefeye bir çocuk gözünden bakmak, en görmüş geçirmiş insandan bakmaktan çok daha faydalıdır.

Şahsen ben, sağda solda okuduğum "felsefeye başlangıç kitapları" önerileriyle Platon, Nietzsche gibi bir kaç yazarın kitaplarını çöp ettim. Şimdi dönüp tekrar okusam çok daha farklı bakış açısıyla yorumlayabilirim fakat okuduğum bir kitabı tekrar okuma isteğim bir türlü gelmiyor. İşte bu yüzden felsefeye ilk adımınızı bu kitapla atmanız isabet olur. 



NOT: Felsefeye bu kitapla adım atacak okurlar, bu kitaptan sonra Nigel Warburton'un "Felsefenin Kısa Tarihi" adlı kitabını okumalarını tavsiye ederim. Çünkü Sofie'nin Dünyası'nda geçen ünlü filozoflar ve düşüncelerini bu kitapla pekiştirebilirler. Hatta aynı yazarın "Felsefeye Giriş" ve "Felsefe Okuma Rehberi" kitaplarıyla devam edebilirler. Çok isabet olur, emin olun.

Kitabın asıl anlatmak istediği nedir?
Aslında kitabın bize felsefe öğretmesi bir yana, vermiş olduğu çok net bir mesajıda var. Bu mesajı spoiler vermeden birkaç cümleyle anlatmayı deneyelim: Yaşadığımız hayat, dünya, insanlar ya gerçek değilse. Rüyada gördüğümüz şeyler bize nasıl gerçekmiş gibi geliyorsa yaşadığımız da gerçek olmayabilir mi? Yani bütün her şey bir hayal ürününden ibaret olsa, biz bu dünyada yanılsamalardan ibaretsek... Yazarın bu konuda ünlü filozof Descartes'den etkilendiği kesin. Descartes, her şeyden şüphe etmektedir. Hatta öyle bir şüphe ki duyularımıza, hatta aklımıza bile güvenmez. Dolayısıyla az önce söylediğim gibi, "Gerçekten yaşıyor muyuz yoksa bir rüyada ya da hayal dünyasında mıyız?" sorusu ortaya çıkar. Bu hipoteze katılıp katılmamak size kalmış. Fakat ortaya çıkan bu soru ilginizi çektiyse bu kitabı hemen okuyun. Çünkü bu konu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Yanlış anlaşılmasın, sorunun cevabını kitapta bulamazsınız. Fakat kitabı bitirdikten sonra kendi cevabınızı verebilirsiniz. 

NOT: Müslüman olarak bu konuyu ele alırsak, cevabını Kur'an-ı Kerim'de zaten bulabiliriz. İşin garip tarafı; bizim bu dünyaya imtihan olmaya gelmemiz ve bu dünyada kalıcı olmayıp öbür dünyaya geçeceğimiz, Descartes'in sorusuyla bağdaştırılabilir. Şahsen ben bu konular üzerinde bu kadar çok kafa yormayı doğru bulmuyorum. Çünkü insanlar beyninin %10'unu kullanabiliyor. Yani, Allah bize bunların cevabını verecek kadar akıl vermemiş. Dolayısıyla bu boyutu bu kadar kurcalamaya gerek duymuyorum ki kurcalayanların ateizm, deizm gibi dinlere yöneldiği görülmüştür. Ama siz yinede kendi cevabınızı kendiniz verin. (Aman diyeyim, benim yüzümden dinden çıkmayın da)

Descartes

Peki, babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?
Kitabın yazarına kendi adıma çok teşekkür ediyorum, çünkü felsefe, insanlara en kolay bu şekilde anlatılabilirdi. Hayatımda okuduğum en tatlı felsefe kitabı diyebilirim. Hatta bu kitaptan öğrendiğim bilgileri hiçbir kitapta öğrenemediğim net bir gerçek. Yani, tek bir kitaptan bu kadar çok bilgiyi ilk defa süzüyorum. Birde kurgu var ki... Söylemeden geçemeyeceğim. Okurken, yazarın hikayeyi nereye bağlayacağını ve sonunu tahmin etmeye çalışırken kitabın yarısına geldiğimde tamamen ters köşe oldum: Hikaye hiç beklemediğim şekilde, bambaşka bir seyir aldı ve donup kaldım.

Bu yüzdendir Sofie'nin Dünyası, kitaplığımın en güzel yerinde tozlanmayı haketti. 

SON NOT: Kitabı okurken aldığım notları isteyen olursa kendisiyle paylaşabilirim. Okurken sürekli dönüp yardım alabilirsiniz bu notlardan.
• •
Biliyorum sizi biraz fazla sıktım. Son olarak bu kitabı okumayan ve okumayacak olan okurlar; Hayata hep bir çocuk gibi merakla ve ilgiyle bakalım. Hiçbir zaman 30 yaşındaki bir insan gibi her şeye alışmış, yaşama karşı meraksız bireyler olmayalım. Çünkü kendimize sormamız gereken bazı sorular vardır ki çok kıymetlidir: Sen kimsin? 

Kitabı okuyacak veya okumuş olanlar bu soruyu kendilerine sorup cevabına bir dakika bile olsa kafa yormuştur zaten. 

Hepimize keyifli okumalar.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...