Ana içeriğe atla

Masa Dergisi Genel İnceleme

Sevgili Masa,
İlk okuduğum edebiyat dergisi sen olsaydın, belki o zaman sevebilirdim seni. Ama ne yazık ki farklı dergiler okudum. Zamanlama hatası... Çok kasma, Edebiyat Dergisi olacaksın diye de kesin şart koşmuyorlar. Aldırma, sıkma canını. Koy kapağına güzel bir sanatçı, Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi'yim de insanlara.
Yayın hayatında sana başarılar diliyorum, Masa. 
Bir daha karşıma çıkmaman dileğiyle.
Masa dergisinin 3-5 farklı sayısını okudum. Bu sayısı da muhtemelen son oldu. Dergide özgünlük adına hiçbir şey göremedim. Özellikle bu sayısı... Franz Kafka kapağını görünce sevindim fakat Fafka'yı, ondan bahseden bir denemeyle geçiştirmişler. Hayır, madem Kafka'yı anlatmayacaksın, neden kapağa koyarsın ki. Sonraki sayfaları çevirdim: öykü, öykü, öykü, öykü... Bir de güzel olsalar. 60 sayfalık bir sayı çıkartıyorsunuz, 50 sayfasına öykü koyuyorsunuz. Öykü okumak istesem öykü kitabı alırdım. 

İlk sayılarında kesinlikle bir içerik problemi vardı. Kapağında "Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi" yazmasına rağmen içerik öykü-denemeden ibaret. Neyse ki son sayılarına doğru bu içerik problemini halletmişler. Her sayıya bir resim incelemesi, röportajlar, nostaljiler eklemiş. Dergiyi daha da okunabilir hâle getirmişler. Yani, biraz içerik üretmek zor olmamalı. Ama özgünlük yok işte. Masa'yı diğer dergilerden ayıran bir özelliği yok. Her ay takip edilecek bir dergi değil bence. Denk gelince kapağına göre alınabilir. 

Aslında Şükrü Erbaş, Buket Uzuner, Haydar Ergülen gibi güzel yazarlar da var. Bu yazarları ayrı tutuyorum. Bu yazarlar dergiye mi yazıyorlar yoksa dergi mi onların yazılarını buluyor, onu bilmiyorum; Fakat son söylediğim daha mantıklı geliyor bana. Yoksa bu kadar güzel kadroyla bu kadar vasat olamazlardı. Bu konuda yanılıyor olabilmem ihtimaller dahilinde tabii.

Derginin bir popüleritesi var mı, yok mu bilmiyorum. Seveni vardır, sevmeyeni vardır. Bana hitap etmedi. Fakat hitap edeceği bir kitle eminim ki vardır: Hani şu kitap fotoğrafçıları var ya... Alın bu dergiyi, yanına bir kahve koyun. Üstüne artık papatya mı atarsınız kozalak mı koyarsınız, size kalmış. Siz daha iyi bilirsiniz. Tam fotoğraflık bir dergi.

Herkese keyifli okumalar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...