Ana içeriğe atla

koku (Öykü-Deneme)

Siz ayrılık nedir bilir misiniz? Bilmezsiniz tabi nereden bileceksiniz... Dinleyin, ben bir şeyler mırıldanayım size...

Size eski bir hikâye anlatmayacağım çünkü üstünden yıllar geçmedi. Ben az önce ayrıldım sevdiğimden ve bir daha asla onunla bir arada olamayacağım. Hatamı mı soruyorsunuz? Aslında kötü bir insan değildim ben. Aksine kötü bir insan olsam bile ona karşı çok iyiydim. Nasıl iyi olmazdım ki. Onun yüzüne bakınca içinde kötülük falan kalmazdı insanın. Farklı bir güzelliği vardı onun. Hani çok dikkat çekmeyen güzelleri bilir misiniz? Heh işte öyleydi. Sanki yüzüne 2 saniye bakmasan güzelliğini anlayamayacakmışsın gibi. Deniz gibiydi onun yüzü ve derin bakmak lazımdı ona. Ne kadar derin bakarsan o kadar da boğulurdun o güzel denizde. O denizin bir de uzun, sırma gibi kıyıları vardı. Koyu renkti o kıyılar. Bir de topuz yaptığı zaman o kıyıları, sanki yüzüne ışık vururdu da farklı bir güzelliğe bürünürdü. Elleri vardı bir de. Güzel elleri... Ojeyi sevmezdim ama çok yakışırdı onun parmaklarına. Sürme derdim, kızardım ama bilmezdi ki çok beğenirdim. Her gün farklı bir oje rengiyle gezdirirdi ellerini yüzümde. Teninin tenime deymesi çok güzel bir histi. 

Her insanın kendine has kokusu olması ne kadar da özel bir şey değil mi sizcede? Düşünsenize, sevdiğiniz yanına geldiğinde gözleriniz kapalı bile olsa kokusundan anlayabilirsiniz. Binlerce koku arasından onun kokusunu ayırt edebilirsiniz. Bir de kokusunun verdiği his var. Sevgilinin kokusu... Kusura bakmayın ki bunu tarif edemem. Oturup size bunu anlatmaya kalksam saçmalar, sizi kendime küstürürüm.

Lisede tanışmıştık. Onu ilk gördüğümde üstünde pembe bir hırka vardı. Aylar sonra bahçede bir pembe hırka buldum. Fakat hiçte aklıma gelmemişti onun hırkası olduğu. Evet, bu hırka tanıştırmıştı bizi. Liseden sonra aynı şehirde okuduk üniversiteyi. O yurtta kaldı, ben ev tuttum. Farklı kıyılardaydık, aramızda bir vapur vardı sadece. Bazen bende kalırdı, bazen kahvaltıya gelirdi, bazen temizliğe... Sonucunda kokusu evime sinmişti. Girişte terliği, odamda yastığı vardı. Hayatımızın en güzel yıllarını devirdikten sonra ben para biriktirmek için işe girdim. Çünkü söz kesecektik. Annemin babamın gücü yoktu bunlar için. Bende kendi ayaklarım üzerinde durmaya başlamıştım. 

Eee, her şey böyle iyi gidiyorken neden mi aydıldık?

Korkmayın ben onu hiç üzmedim. Bir dediğini ikiletmedim, üstüne gül koklamadım. Yok yok, o da hiç üzmüyordu beni. Fakat İlişkimizin yedinci senesinde, herşeyin yolunda gittiği anda bir şey oldu. Kanser olmuştu. Kemoterapi görüyordu ve o güzelim saçları döküldü, ojeli parmakları soldu, kokusu değişti. Hastane kokuyordu artık. Ben her gün onun yanında oldum. Elini tutmadığım bir günüm olmadı, o zayıfladı ben yemek yedirdim, o ağladı ben güldürdüm. Fakat her geçen gün yüzü daha da soldu. Gözündeki ışık azaldı. Zaman geçtikçe inancınıda yitirdi. Bu sefer gözlerinin ve yüzünün solgunluğunun aksine dudakları farklıydı. Hep gülümsedi. Sadece beni izledi ve sustu. Sanki pes etmişti. Ah benim güzel kokulu sevgilim... Sonramı noldu? Dayanamadı.

Evet, siz ayrılık nedir bilir misiniz? Şimdi elimde bir tutam saçı ve yarım şişe kalmış parfümü var. Az önce, yağmurlu bir havada toprak attım üstüne. Gökyüzü de gözyaşlarıma ortak oldu. Ya koku? Toprak kokusu... Ayrılık anidir dostlarım. Ayrılık habersizdir ve elinizden de hiçbir şey gelmez. Ayrılık, geriye sadece acı bırakır.

Ee gerisi? Elimde bir tutam, burnumda ise inceden bir acı...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Ruh Adam Kitap İncelemesi

Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer! Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın. İlk basımı 1972’de çıkan Atsız’ın ‘Ruh Adam’ eseri, yerli edebiyatımızın kuşkusuz en mükemmel romanlarının başında gelir. Atsız’ın en son romanı olmakla birlikte, üzerinde en çok düşünülmesi gereken kitabıdır ki Atsız’ın bu kitapta yaptığı psikolojik tahliller öylesine derin, öylesine harikadır ki; sırf bunun için bile okunup, incelenmeye değerdir. Ayrıca kitapta yapılan tasvirler, olay örgüsü mükemmel diyebiliriz. Atsız’ın hikayeyi anlatım şekli ve olaylara bakış açısı adeta bizleri kitabın içine çeker. Bu anlattıklarıma, hikayenin güzelliği ve verdiği mesajı da ekleyince nolur? Tabiki de her açıdan dolu ve okuyucuyu doyurabilecek, etkileyici bir başyapıt çıkar ortaya. Atsız bu kitabında kendi ruh halini anlatmıştır desek doğru söylemiş oluruz. Öyle ki; kendi fikirlerini, görüşlerini bir de Selim Pusat’a aktarınca, ortaya çok ilginç bir karakter çıkmış olur. Ah Selim Pusat ah… Romanın baş kahramanı...