Ana içeriğe atla

Üst İnsan (Öykü)

Sessizlik ve karanlık... 
Göz bandının ardındaki gözleri karanlıktan başka bir şey göremiyordu. Elleri ve ayakları, yatağa bağlanmıştı. Nerede olduğunu ve buraya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu fakat burnuna hiçte kötü kokular gelmiyordu, burası gayet temiz olmalıydı. En son hatırladığı şey ise; Güzel bir duş sonrası, televizyon karşısında uyuya kalmasıydı. 

Nihayet uzaktan ayak sesleri duymaya başlamıştı ki, içeriye iki veya üç kişinin girdiğini anlamakta gecikmedi. Soğuk bir el, göz bandını açtığında bembeyaz bir oda içinde, karşısında iki insan olduğunu farkına vardı. İkisi de beyaz önlükler içinde, orta yaşlı, bakımlı insanlardı.

Daha yaşlıca görüneni bir adım daha yaklaşarak, "Makmari'ye hoşgeldiniz, lütfen kendinizi rahat hissedin. Size yardım etmek için buradayız." Dedi. "Beni buraya neden ve nasıl getirdiniz? Benim burada ne işim var? Siz kimsiniz? Makmari de neyin nesi?" Adamın korktuğunu anlamak hiçte zor değildi ve haklıydı da. Bunu ileride daha da iyi anlayacaktı. "Bizler devletiya adına çalışan bir şirketiz. Sizin gibi yalnız yaşayanlara yardım etmek için buradayız. Sizi kısa süre misafir edeceğiz." Adamın korkusu daha da artmıştı. Alnından akan boncuk boncuk terlerin boynundan aşağı kayması onu çok rahatsız ediyordu ve boğazının yandığını hissediyordu, "Beni neden misafir ediyorsunuz ve beni buraya nasıl getirdiniz? Yalnız yaşadığımı nerden biliyorsunuz?"
Daha yaşlıca olan beyaz önlüklü, yanında getirdiği iğneyi çıkartırken, "İzleniyorsunuz bayım. Hepiniz İzleniyorsunuz. Televizyonlar, telefonlar, bilgisayarlar... Sizler televizyon seyrettiğinizi sanırken, asıl bizler sizleri seyrediyoruz. Sizleri her an izliyoruz ve neye ihtiyacınız varsa kolaylıkla tespit edebiliyoruz. Korkmayın. Bizler, sizler için buradayız." İğneyi çoktan batırmıştı ve içinde her ne varsa damarlarında geziniyordu. Uyuştuğunu hissetti...

Gözlerini tekrar açtığında bağlı olmadığına sevinmişti. Yine aynı odadaydı: kare oda... Bir yatak, beyaz ışık, bir de kapı. Başka bir şey yoktu. Neden tuvalet yoktu? Hatta neden tuvaleti gelmemişti? Anlam veremedi. Ensesinde bir acı hissediyordu. Elini götürdüğünde bir şişkinlik vardı. Dikişleri eliyle hissedebiliyordu.  Yatağın üstünde bir tepsi vardı. İçinde gri bir hap ve beyaz bir kağıt vardı:

*Makmari'ye hoşgeldiniz. Üst insan,

İnsanlığı yeni baştan yaratıyoruz;
Teknoloji ilerledikçe, çevremizdeki ki her şey  sürekli değişime uğradı. İnsanoğlu, dünyayı sürekli geliştirdi fakat kendini unuttu. Sıra insanlığa geldi. İnsanlık artık eskide kaldı. Artık Üst insan var. İnsanı yeniden yaratıyoruz ve gereksiz olan bütün unsurları kaldırıyoruz. Kusursuz bir insan inşa ediyoruz. Bunun ilk adımlarını sizin gibi, yalnız yaşayan insanlarla atıyoruz. 

İlk Üst insan olmanın tadını çıkarın...
...
Şaka yapıyor olmalılar diye düşündü. Tepsideki hapı uzun bir süre ellemedi. Açlık hissetmediğini farkına varmakta gecikmedi. Neler oluyordu böyle? Ne tuvalet ihtiyacı geliyordu ne açlık duyuyordu. Aradan uzun bir zaman geçtiğini, sıkılmasıyla anladı. Ama hâlâ gelen giden yoktu. Kafasını kaldırıp baktığında dört duvardan başka bir şey yoktu ve iyice bunaldığını hissetti. Zaman geçtikçe hapı içme isteği duyuyordu ama hâlâ açlık yoktu. Hatta uykusu dahi gelmemişti. Tahminen bir-iki gün geçmesine rağmen hiç uykusu gelmedi. Doktorlar neden gelmemişti? Yoksa izleniyor muydu? Muhtelemen öyleydi. Gri hap tepsinin üstünden kendine bakıyordu. Rahatlamaya çalışıp yatağa uzandı. 

Gözlerini açtığında yine aynı doktorları karşısında buldu. Yaşlı olanı, "İyiye gidiyorsunuz fakat gri hapı içmezseniz  güçsüz düşeceksiniz."  Diyerek  iğnesini hazırlamaya koyuldu. Adam, "Neden böyle bir şey yapıyorsunuz? Üst insan da neyin nesi?" Gibi ard arda sorular yağdırmaya başlamıştı bile. Soru yağmurunun ardından gelen tek cevap, iğnenin uyuşukluğu ve gri hapı içme isteği oldu. Damarlarında gezinen farklı şeyleri hissediyordu... Gözleri kapandı.

Bu sefer daha dinç uyanmıştı ve aynı gri hap aynı yerinde duruyordu. Hemen kalkıp ilacı içti. Kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı. Neden burda olduğunu, ona ne yapacaklarını artık düşünmek istemedi. Sanki bir boşvermişlik, hissizlik gelmişti ona fakat mutlu hissediyordu kendini...

Büyük Ekranın karşısında bir düzine doktor toplanmıştı. Ekranda, adamın odada farklı açılardan canlı görüntüsü vardı. Doktorlar sevinçliydi. Yaşlıca olanı elindeki raporu, imza atması için odadaki en yetkili doktora verdi:

Ensesine yerleştirdiğimiz çip ve verdiğimiz adaptasyon iğneleri sayesinde:
Uyku hissi kaldırıldı.
Açlık hissi kaldırıldı.
Tuvalet ihtiyacı kaldırıldı.
Sorgulama ihtiyacı kaldırıldı.
Mutluluk hissi artırıldı.
Ve ihtiyacı olan tek şey gri hap.

İlk deneyimizden aldığımız bu veriler doğrultusunda;
İnsanlığın bütün gereksiz his ve ihtiyaçları kaldırılmış olup gerekli olan tek his arttırılmıştır. İnsan bu sayede en çok zamandan tasarruf edip, aklını kurcalayan saçma ve gereksiz bilgilerden arındırılıp, verilen işi sorgusuz yapmaya hazır olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İnsanlık namına bir çağı kapatıp yeni bir çağ açmış olmaktan gurur duyuyoruz. 
...
Rapor, Devletiya yetkilileri için yola çıkarken insanlık tam tersi şekilde yoldan çıkmıştı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...