Ana içeriğe atla

Tarihin İlk Terör Örgütü Lideri: Hasan Sabbah

Yazıma hoşgeldiniz sevgili okurlar. Tarihin ilk terör örgütü lideri olan, Selçuklu Devleti'ne bile suikastlar düzenleyen, insanları kendi cennetine göndermeyi vaat eden Hasan Sabbah'ın hayat hikayesini ve yok artık dedirtecek icraatlarını öğrenmek ister misiniz?

Önden buyurun o halde...



Hayatı

1050 yılında İran'da doğan Hasan Sabbah, Nizâri-İsmaili Devleti'nin ve Haşhaşi Fedai Grubunun kurucusudur. Ele geçirmiş olduğu Alamut Kalesi'nden 35 yıl boyunca çıkmadan yaşayıp, orada 1124 yılında ölmüştür. Bu kalede çeşitli suikastlar düzenlemiş ve bu suikastlarla nam salmıştır.

Hasan Sabbah, gençliğinde, önde gelen mekteplerde iyi eğitim aldıktan sonra Selçuklu Devleti'nde yüksek bir mertebede memurluk yapmıştır. Din üzerine yoğun çalışmalar yapmış ve örgütlenmeye başladıktan sonra Alamut Kalesi'ni para karşılığında, kan dökmeden almış ve faaliyetlerini burada gerçekleştirmeye başlamıştır.



Alamut Kalesi


Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesi'ni alması tam bir zihin oyunudur. Önce, kalenin içine kendi adamlarını yerleştirir ve yönetimi büyük ölçüde eline geçirdikten sonra kalenin sahibine cüzi miktar teklif ederek kaleyi almayı başarır. Daha sonra Hasan Sabbah, bu kaleyi adeta bir cennete çevirir. Köle pazarından güzel kadınları da bu cennete yerleştirdikten sonra, fedai olabilecek gençlere bu cenneti vaad ederek yetiştirmeye başlar. Söylenilene göre. Fedai adaylarına önceden haşhaş içirip uyuttuktan sonra bu cennette, hurilerin yanında uyandırır ve ona bu cenneti vaad eder. Hurilerin içirdiği haşhaşla tekrar uyutulup, eski yerinde uyandırılır. Hasan Sabbah, bu etkileyici oyunu sayesinde mükemmel bir fedai ordusu kurar.



Haşhaş


Haşhaşın verdiği uyuşukluk sayesinde cennette uyanıp, Hasan Sabbah'ın istediği taktirde onları cennete götürebileceğini zanneden fedai adayları, fedai olabilmek için can atarlar. Hasan Sabbah'ın Kalesini ziyaret eden misafirlere gösteri olsun diye, bir işaretiyle 3 fedaisinin kalenin tepesinden atladığı da söylenir. Hasan Sabbah'ın haşhaş kullandığına dair en sağlam kanıtın bu olduğu da gösterilir. Ayrıca fedailerine bu haşhaş sayesinde hükmetmeyi başardığı kesindir.



Hasan Sabbah'ın Fedaileri


Hasan Sabbah'ın kurmuş olduğu fedai ordusu, 70 den fazla suikasta imza atmıştır.  Hasan Sabbah'ın  fedaileri, suikastlerini camilerde veya medreselerde, yani kalabalık yerlerde halkın önünde gerçekleştirip halka korku salmayı başarmıştır. Fedailer; derviş, tüccar, öğrenci gibi her kılığa girip suikastlerini bu şekilde gerçekleştirmişlerdir. Zehirli hançerler kullanan fedailer bir kere bile yakalanmamıştır. Çünkü yakalanma durumunda, zehirli hançeri önce kurbana sonra kendine saplamışlardı.Fedailerin bu suikastlarından biri de Selçuklu Devleti'nin veziri olan Nizam’ül-Mülk suikastıdır. 



Nizam’ül-Mülk Suikasti


Hasan Sabbah Alamut Kalesi'ni ele geçirdikten sonra Nizam’ül-Mülk, bu kaleyi dört ay boyunca kuşatmış fakat başarısız olmuştur. Bundan kısa bir süre sonra Nizam’ül-Mülk çadırında, Hasan Sabbah'ın fedaisi tarafından öldürülmüştür. Bu suikast sonrası Hasan Sabbah'ın, 'tarihin ilk siyasi cinayet azmettiricisi' olarak tarihe geçtiği söylenir.



Sungur'a Mesaj

Melikşah’ın ölümünden sonra tahta geçen Sultan Sungur, Hasan Sabbah'ın üzerine ordu göndereceği zamanlarda, bir sabah yastığının başında saplanmış bir hançer bulmuştur. Ertesi gün saraya bir elçi gelir ve Sungur’a bir mesaj verir: “Ben istemez miydim ki o hançer sert taşa değil de, sultanın yumuşacık göğsüne saplansın! Bizimle uğraşmaktan vazgeç.” yazmaktadır. Hançeri saplayan, Hasan Sabbah’ın yetiştirdiği ve saraya yerleştirdiği güzel cariyelerden biridir.  Sultan Sungur, bu hadiseden sonra Hasan Sabbah’la baş edemeyeceğini anlamıştır.



Her Güzel Şeyin Bir Sonu Vardır


Selçuklu Devleti'ne bile korku salan, ilk terör örgütü lideri olan ve herkese zekâ oyunlarıyla nam salan Hasan Sabbah öldükten sonra Alamut Kalesi, 1256 yılında Moğollar tarafından yıkılmıştır. Hasan Sabbah'ın yaptıkları ise tarihe geçmiştir.



Son Olarak


Günümüzün meşhur oyunu 'Assassins Creed' serisi Hasan Sabbah'ın fedailerinden esinlenerek yapılmıştır.

Vladimir Bartol'un Hasan Sabbah'ın kalesini ve fedailerini anlatan 'Alamut'un Fedaileri' isimli kitabını okumadıysanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederek yazımı bitiriyorum. Alamut'un Fedaileri kitabı roman olduğu için hiç sıkılmadan, çokta severek okuyacağınız bir kitaptır.


Okuduğunuz için teşekkür ediyorum, saygılarımla...



Yorumlar

  1. Güzel bilgileri araştırıp bize sunduğunuz için çok teşekkür ederim. :) Faydalı bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...