Ana içeriğe atla

Ölen Kadın Değil İnsanlıktı (1000Kitap Öyküleri)


Ölen kadın değil İNSANLIKTI..!!
(1)
Uzun uzun koşuyordu çığlık atsa nefesi kalırdı biliyordu.. O soğuk gecenin sisli karanlığı geride kalacak tüm umutları saklar gibicesine kollarını açmış bekliyordu. O koştukça kollar makas gibi açılıyordu ve bu kollar onu saracaktı bu kaçınılmazdı...
Bu bir kadındı fevkaladesi olmayan sıradan bir kadındı.. Adı Ezgi ya da Merve fark eder miydi? 
Ölen insanlıktı susan vicdanlardı..
Ve ölen kadın değil İNSANLIKTI..!!!

***

(2)
— Yapma n’olur, aaaaa ... vurma vurma n’olursun vurma... aaaaa.
Yere uzanıp herkesin içinde ama kimsenin hiç karışmadığı o sahne geldi aklıma. Gözler görüyor görmemek için direniyordu, el uzatan yok uzatmak isteyen de korkuyordu...
Ve olanlar olmuştu, gözler suskun sözde bedenler ruhsuzdu...
Bir can daha kayıp gitmişti, sabunlu ellerden..!
Biri daha ölmüştü..
Biri değildi bu İNSANLIKTI..!!

**

(3)
Üniversite öğrencisi ve incisi: Eda.
hayaller dehlizinde yüzüyordu, aşkın doruğunda yaşamak ve mutlu huzurlu bir evliliğin umuduyla sevmişti kendi ölüm fermanını.. 
olacaklardan habersiz..!

Ve bir yıl olmuştu,geçmişti zaman.. hem de kullanıldığını dahi anlamadan.. tüm acımasızlığıyla geçmişti.. 
‘(Sözde) Sevdiceği’ mezun olup iş hayatına girip oradan da evlilik sözleri vermişti talihlisine.. 
Gerek var mıydı ki kullanılmış birisine?
Ne de olsa artık ikinci el statüsünde bir eşya mahiyetindeydi talihlisi..
“Ayrılmak, kurtulmak lazım gelirdi, Bundan sonra” deyip çareyi ayrılmakta buldu..
İncimiz yıkılmış, üzüntüden dudakları çatlamış, gözlerde derman kalmayarak geçirmişti yokluğunu.. 
tâ ki 1 ay sonda hamile olduğunu anlayınca..
Sevinçli ve bir o kadar da endişeli bir hâl ile..
İlk iş haber vermek oldu talihlisine.. 

Aldırtman lazım deyip direttikçe diretti cani..
Öldürmek huyunda olsa gerek ki doğmamış bir canın katili olmasına aday.. 
Bizim inci, olmaz deyip karşı durdu, en masumane haliyle.. 
cani direttikçe o “olmaz” dedi, “kıyamam” dedi.. feryad figan haliyle..

Neydi o?
Bıçak..!
Delip geçmişti karnını tam 27 yerinden 

Onca umut ve hayaller bir bıçak üstünde kayıp, alaşağı edilmişti..
Ve yerdeki toprak, gökteki hava, 
Her şey donuktu, ânlar bitmiş geriyekocaman bir yıkım kalmıştı..
Her şey sessizdi tüm bunlara sessiz kalanlar gibi sessiz..
Her tarafta konuşuldu ertesi sabah,
Ve unutuldu her kadın gibi..
Ağlanıldı ve unutuldu.. Her Umut gibi..
Ve ölen kadın değil,
İNSANLIKTI..! 

**
Bir insanın canı mı alınması gerek konuşulması için..
HAYIR!!!
Haber sayfalarında boy boy gösterilmesi mi lazım 
görmek için...
HAYIR!!!
Ya peki ne yapmak lazım...???
İnsan olmak lazım İNSAN!!

Muhammed Demirbaş




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...