Ana içeriğe atla

Tarihin İlk Kadın Düşünürü ve Matematikçisi Hypatia


Düşünce tarihinin ilk bilim kadını kimdir, hiç merak ettiniz mi? Peki bu kadını tanımak ve fikirlerini öğrenmek ister miydiniz?

Önden buyurun o halde...

“İnanmadan önce sorgula ve düşündüklerinin arkasında dur.”

Günümüzde, kadının toplumdaki ve bilimdeki yeri hala tartışılıyorken, 1600 sene önce Hypatia’nın bilime ve topluma önemli katkılarda bulunmuştur. Bilim ve zerafeti yanı sıra güzelliğiyle de ünlü olan Hypatia, ilk kadın matematikçi olmakla beraber filozof ve astronomdur. İskenderiye’nin, o zamanlar en ünlü yeri olan İskenderiye Kütüphanesi’nde felsefe, matematik ve astronomi dersleri vermiştir. MS 360’da İskenderiye’de doğmuş ve yine aynı yerde MS 415’ ölmüştür. Hypatia; dönemin gerici zihniyetleri tarafından, düşünce tarzı sebebiyle yok edilmiştir. Onun düşünce tarzı ise yukarıda ki alıntıda olduğu gibi: inanmadan önce sorgulayıp, düşüncelerinin arkasında durmasıdır.

“Bizi birleştiren şeyler ayıran şeylerden fazladır. Hepimiz kardeşiz.”

Hypatia, babasından aldığı fikir yapısını geliştirerek kendini Platon’un izinde bulur ve Platon ve Aristo gibi büyük filozoflar üzerine, halka açık dersler verir. Hypatia’nın önemli bir öğrencisi vardır ve güzelliğiyle herkesi başından alan Hypatia’ya hayrandır. Sonrasında büyük filozof olan Synesius, Hypatia’ya olan hayranlığını belirten bir çok mektup yazmıştır ve bu mektuplar günümüze kadar gelmiştir.



Hypatia çok güzel bir kadın olmasına rağmen güzelliğine hiç aldırış etmemiştir. Onun için en önemli olan, her filozof gibi fikirleri ve özgürlüğüdür. Hatta kendisine aşık olan Orestes ismindeki öğrencisi bir gün Hypatia’ya, bütün halkın önünde aşkını ilan eder ve aldığı cevap çok ilginç olur: Hypatia daha sonra öğrencisine cevap olarak adet bezini verir ve “Senin asıl sevdiğin bu Orestes. Güzelliği güzellik olduğu için sevmiyorsun.” Sözlerini söyler. Güzelliğin somut bir nesneyle özdeşleştirilemeyeceğini anlatmak istemiştir, aslında. Kalbini kendisine değil, müziğe vermesi gerektiği tavsiyesinde bulunup, bu konuya noktayı koyar.

“Düşünme hakkınızı saklı tutun.”

Hypatia’nın öğrencilerine ilk söylediği, “Düşünme hakkını saklı tut.” Sözüydü. Aslında ne kadar da haklıymış, kendi düşünceleri kendi ölümüne yol açmış neticesinde. İnsanları gerçeğe götüren tek kılavuzun akılcı bir düşünme yöntemi olduğu fikrini savunuyordu Hypatia. Bu fikri öğrencilerine aktarmayı başarmıştır. Hypatia’ya göre insan korkak olmamalı ve başkalarının söylediklerine de kulak asmamalıydı. Ona göre korku korkuyu doğururdu. Dolayısıyla cesaretli olmayı söylemiş ve bir çok insanda olmayan cesarete sahip olmuştu. Ona göre, cesareti olmayanın esareti olurdu…

“Kimse senin gibi düşünmese bile doğru olduğuna inandığın şeyleri yapmayı bırakma.”

Doğru olduğuna inandığımız şeylerden vazgeçmememiz gerektiğini ve asla pes etmememiz gerektiğini savunuyordu. Ona göre, inançla ve pes etmeden insanlığa katkı sağlayacak bir şey üzerine çalışmak doğruydu. Yaptığımız her şeyin bir gün karşımıza çıkacağını söyler. Doğruysa doğru, yanlışsa yanlıştır ama nihayetinde gerçek haliyle karşımıza çıkacağını söyler.

Yaşamın akılla sürdürülmesi ve geçici şeylere çok takılmamamızı söylüyordu ve bunu da kendi aklıyla yapmasını, başkasının aklıyla hareket edip köle olmamasını da söylüyordu, ona göre, akla göre yaşam sürdürülmeliydi. Ona göre, her şetin bir çözümü vardı ve bu çözüm insanların elindeydi, önemli olan aklı kullanmak ve üstesinden gelmeyi başarmaktı.

“Bazen en büyük hatalar, kusursuz sandığımız işlerden kaynaklanır.”

Hypatia’nın zekası da çok keskindir ki dönemin filozoflarına verdiği cevaplarla, onların ağızlarını açık bırakmaktadır. Ayrıca, fikirleriyle de zekasını kanıtlamıştır. Orestes’e verdiği cevaptan da bunu anlamak zor değil.

Tüm bu anlattıklarımdan sonra en üzücü olanı sona bırakmak istedim: Hypatia, o zamanın hıristiyanları tarafından, fikirleri ve yaptıkları sebebiyle putperest ve hain damgası yemiştir. Bu dinci fanatikler tarafından İskenderiye Kütüphanesinde içindekilerle beraber yakılmak istendiğinde, Hypatia kendini değil kütüphanedeki bilimsel çalışmaları düşünmüştür. Neticesinde Hypatia, dinci fanatikler tarafından bir kilisede vahşice öldürüldükten sonra etleri midye kabuklarıyla parçalanıp yakılmıştır. Acı son…


“İnsan, içindeki en iyi ortaya çıkarmalı. Ancak o zaman kendisini tanıyabilir.”

Hypatia, günümüzden 1600 yıl önce yaşamış ve fikirleriyle, yaptıklarıyla topluma örnek olmuştur. Öyle ki 1600 yıl sonra hala bizlere örnek olmaya devam etmiştir. Toplumda kadının yeri çok önemlidir ve ‘her güçlü erkeğin arkasında bir kadın vardır.’ sözünden de daha da ileriye giderek, kadın tek başına bir güçtür ve kıymetlidir.


Hypatia’nın fikirleri benim yazdıklarımla sınırlı değildir. Hayatını ve düşüncelerini merak ediyorsanız, 2009 yapımı ‘Agora’ isimli filmde Hypatia anlatılmaktadır.

Benimde kaynak olarak kullandığım ‘yanlış da olsa düşünmek hiç düşünmemekten daha iyidir’ isimli kitabı da okuyabilirsiniz.

Saygılarımla...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...