Ana içeriğe atla

Sevmek üzerine (Öykü)

 Karanlık odada baş başaydılar. Masada ki mumun kısık ışığı bile kızın güzelliğini göstermeye yetiyordu. Mum ışığına dalmış olan kıza bakarken tam da böyle düşünmüştü erkek. Kızın karanlıkta bile etkisini kaybetmeyen o tatlı yüzünde bir sıkıntı vardı belli ki. Oda da sessizlik hakimdi ve karşılıklı koltukta oturmuş, dışarıda yağan yağmurun sesini dinliyorlardı beraber. Kız, gözlerini mumdan ayırmadan “Bana bugüne kadar bir kere bile seni seviyorum demedin.” Dedi. Erkek bu söylenenlere her zaman hazırlıklıydı. “Seni seviyorum demek… Çok basit iki kelime. Herkes seviyorum diyebilir ama her şey seviyorum demekle olmuyor.” Oysa gerçekten seviyordu kızı ama bunu neden dile getirmiyordu? Şimdi gözlerini tam da erkeğin gözlerine diken kız, “Beni hep böyle laflarla geçiştirdiğinin farkında olmadığımı zannetme.” diyerek, gözlerini pencereye vuran yağmur damlalarına çevirdi. Ah, bu açıdan da ne kadar güzel olduğunu farkında mıydı acaba?  Erkek, bunu söylese de inanmayacağını bildiği için konuyu dağıtmaya da gerek duymadı. “Evet, bugüne kadar seni seviyorum demedim çünkü sana olan sevgim maalesef bu iki küçük kelimeye sığmaz. Ne kadar güzel ve dolu cümleler kurarsam kurayım yine sana karşı olan sevgimi ifade edemez. Mesela, seni seviyorum dediğim zaman ne anlarsın bundan?” dedi ve kız böyle bir soru beklemediği için biraz şaşırarak “beni sevdiğini anlarım” cevabını verdi. Ah ah! Şaşırırken bile güzelsin kadın. Bunu da şimdi söyleyemezdi tabi. “Ben sana, seni sevdiğimi söylerken; seni gerçekten yanımda istediğimi ve ayakkabının bağcıklarını bağlarken bile güzel olduğunu, sana her anlamıyla hayran olduğumu ve sana sarılmaktan bıkmayacağımı söylemek istemiştim. Ama sen sadece, seni sevdiğimi anlamışsın. Gördün mü? Ben seni sevdiğimi söylerken; o cümleye ne kadar çok anlam yüklersem yükleyeyim sana ulaşamaz. Dolayısıyla bende o cümleyi kullanmıyorum. Bunun yerine gözlerimi kullanıyorum. Sana bir bakışıma, istediğim her anlamı yükleyebiliyorum.” Derin bir sessizlik oldu ve aynı güzelliği ile karşısında oturan kız duyduklarını anlamaya çalışıyordu. Evet düşünürken de güzeldi ama bununda sırası değildi. Erkek devam etti, “Yanlış anlama, sevgime kelimeler yetmez derken seni çok sevdiğimi söylemek istemedim. Ben çok sevemem ama gerçekten çok güzel severim. Öyle çok inceliklerden anlamam ve romantizm bana göre değil. Ama sana bir kere sarılmamın bütün romantik ve ince hareketlerin belini kıracağından eminim. Sana bir bakışımın, bütün güzel sözlerden daha anlamlı olduğuna da eminim. Yani ben güzel seviyorum. Zaten çok sevmek zararlıdır, sende buna emin ol. Ben çok sevseydim senin hatalarını göremezdim. Daha doğrusu, çok sevmekten başka bir şey düşünemeyeceğim için geriye düşünecek bir şey kalmazdı ve asıl seni düşünemezdim. Çok sevseydim sana sevgiden başka bir şey veremezdim. Oysa ben; şuan üşüyor olabilir misin, kariyerinde başarılı olabilir misin, ne yaparsam mutlu olursun, gün içinde neler seni üzmez, sağlıklı mısın, mantıklı düşünebiliyor musun, iyi yolda mısın? gibi bir çok şeyini düşünüp sana destek sağlayabiliyorum. Üzüldüğünde boş laflarla seni kandırmak yerine çözüm odaklı ve seni mutlu edecek yollar arayabiliyorum. Emin ol, çok sevseydim bunları düşünecek vaktim kalmazdı Fakat tüm bunları yaparken sana bakmamaya özen göstermeliyim çünkü sana bakmak epey bir vaktimi alıyor, Bunu da şimdi fark ettim. Bu söylediklerimden sonra ‘seni seviyorum’ dersem herhalde benden ayrılırsın.” Konuşması bitmişti. Evet, etkili bir konuşma yaptığını farkındaydı ve sonucunu da kendi gözleriyle görebiliyordu. Kız, duyduklarını değerlendirip, anlamayı başardıktan sonra yüzüne çöken gülümseme ve yanaklarında beliren gamzeleri, erkeğin konuşmasının ödülüydü. Ah, o gamzeleri görmek için nelerini vermezdi ki… İşte bunu, tam da şimdi söyleyebilirdi.

Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin...



Yorumlar

  1. Güzel bir öykü olmuş. Yüreğinize, kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Betimlemeler benzetmeler cok hos olmus , bu işe yeteneginiz oldugunu gosteriyor. Sadece oglanin konusmasini fazla uzun buldum o kadar. Emegine saglik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için çok teşekkür ederim.🙏🏻 Mesele zaten oğlanın konuşmasıydı. Öyküde en önemli yerin oğlanın anlattıkları olduğu için uzun olması gerekiyordu. Teşekkür ederim 😇

      Sil
  3. “Gerçek sevginin değeri büyüklüğü ya da küçüklüğünde değil. Asıl önemli olan güzel sevebilmekte. “
    Öyküden çıkardığım bu anlam beni mutlu etti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam üstüne bastınız. Ben şahsen öyle düşünüyorum, bu öyküye kendi düşüncelerimi anlatmanın bir yolu olarak yazdım. Teşekkür ederim 🙏🏻🙏🏻

      Sil
  4. “Gerçek sevginin değeri büyüklüğü ya da küçüklüğünde değil. Asıl önemli olan güzel sevebilmekte. “
    Öyküden çıkardığım bu anlam beni mutlu etti.

    YanıtlaSil
  5. “Gerçek sevginin değeri büyüklüğü ya da küçüklüğünde değil. Asıl önemli olan güzel sevebilmekte. “
    Öyküden çıkardığım bu anlam beni mutlu etti.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Benim Gözümden Atsız

Hüseyin Nihal Atsız'ı kuşkusuz hepiniz duymuşsunuzdur. Onun bende yeri çok farklıdır. Bu vesileyle ilk blog yazım ''benim gözümden Atsız'' olsun istedim. Toplumumuzda yazarlara önyargılı olmak ve bilmediği hâlde yazara çamur atmak gibi bir ata sporumuz var. Bu önyargılar sayesinde Atsız'ı tanıyamayan kitap okurlarımıza, onu kendi gözümden anlatmaya çalışacağım. •Küçük bir tavsiyeyle birlikte açılışı yapalım. Kitap okurları olarak hepimiz   doğal olarak farklı farklı yazarları okuyoruz. Şüphesiz her yazar, yaşadıklarını ve çevresinden etkilendiklerini kitaplarına yansıtır. Dolayısıyla onun çektiği acıları, aşkını, mutluluğunu ya da üzüntüsünü kitaplarında bulabilirsiniz. Tavsiyeme gelirsek; Kitabını okuduğunuz yazarın kendisini de tanırsanız çok daha farklı bir bakış açısıyla kitabı okursunuz. Bunun bende ki en büyük örneği Atsız'dır. Atsız'ın kitapları beni her zaman çok etkilemiştir. Eğer onu tanımasaydım bu kadar etkilenmezdim. Şim...