Ana içeriğe atla

Büyük Birader'in Yıkılışı-1 '1984-Hayvan Çiftliği' (Öykü)



 Selamlar sevgili okurlar, yazıma hoşgeldiniz. George Orwell’ın 1984 ve Hayvan Çiftliği kitaplarını duymayan yoktur. Peki bu iki kitabı birleştirseydik nasıl bir sonuç çıkardı? Gelin beraber bakalım. 1984 kitabının büyük biraderinin, Hayvan Çiftliği kitabının hayvanları tarafından yıkılmasını konu alan eğlenceli bir öykü yazdım.

Not: Sevdiğim kitaplar, hem aklımda kalsın hem de üzerinde düşünebilmek ve kendi hayal gücümü denemek adına, nihayetinde kendimi, yazı yazmakta da geliştirmek için ara sıra böyle öyküler yazıyorum. Başka bir niyetim yoktur.

Öyleyse başlıyoruz...


Bilindiği üzere insanlar ile anlaşmayı becermiş olan Napoleon (Domuz) önderliğinde ki hayvanlara artık çiftlikleri yetersiz kalacaktır ve liderleri Napoleon’un yeni bir planı vardır. Ertesi günü herkesi tekrar çiftliğe toplayıp bir konuşma yapar. Bu konuşmada; Artık kendi ülkemizin sahibi olma zamanının geldiğini, insanları yeryüzünden silip yeni dünyanın tek hakiminin hayvanlar olacağını ve yakında yeni bir yolculuğa çıkacaklarını söyler. Napoelon ve konuşmadan etkilenen çiftlik hayvanları sevinç çığlıkları içinde kendi marşlarını söyleyerek konuşmayı bitirirler.
Bundan sonra çiftliği hummalı bir çalışma dönemi bekler fakat bu çalışma, hasat ekilmesi veya toprak işlenmesi değildir. Napoleon, her gün çiftlikteki hayvanlara; sabote etme, isyancılık, kışkırtma, ikna kabiliyeti, diksiyon, hitap gibi birçok konuda eğitim vermeye başlar. Uzun bir dönemin sonunda hayvan çiftliği artık güçlü bir gizli örgüt olma konusunda hazırdır. Napoleon, yeni planı anlatmanın zamanının geldiğini düşünerek yeni bir konuşma yapar. Yeni planda hedef Büyük Birader’dir. Büyük Birader’in egomanyasının yıkılma zamanının geldiğini söyler ve öncelik hedefin Okyanusya’nın (Büyük Birader’in ülkesi) hayvanları olduğunu söyler. Öncelik hayvanlardır. İlk önce ülkenin bütün hayvanlarını kendi saflarına çekip büyük bir güç olmayı düşünmektedir Napoleon. Hayvanlar göze batmayacağı için, tele-ekran ve düşünce polisinin dikkatini çekmeden oldukça güçlü bir örgüt kurmayı planlar. Bu kolay olanıdır. Planın devamını şimdilik söylemez ve artık yeni yemin marşlarını da söyledikten sonra çiftlik, Okyanusya’ya yol alır.

Artık örgüt olan çiftlik hayvanları, Okyanusya’nın dört köşesine dağılıp diğer hayvanları, güzel vaatlerle örgütleme işine koyulur. Okyanusya’nın uzağındaki ormanın derinlikleri, hayvanlar için yeni buluşma noktasıdır. Napoelon’un örgütü her geçen gün daha da büyümektedir ve Büyük Birader’in bundan haberi yoktur. Yine uzunca bir örgütlenme sürecinden sonra Okyanusya’nın hemen hemen bütün hayvanları artık Napoleon’un örgütüne katılmışlardır. Katılmayanlar zaten kendi halinde oldukları için, şuanlık sorun teşkil etmiyorlardı.

Sonunda büyük gün geldi çattı. Kolay olan plan kusursuz işlemişti. Sıra zor olandaydı. Bütün örgütün katıldığı büyük konuşma gününde, Napoleon’un yeni planı anlatması için önünde hiçbir engel kalmamıştı. Yeni plan sokaklara çıkmaktı. Okyanusya sokaklarının dört köşesinde eylemler başlayacaktı ve hayvanların insanlardan farkı olmadığı, onlar kadar iş yapabildikleri ve dolayısıyla Büyük Birader’in emri altında çalışmak istenilecekti. Büyük Birader'in bu isyana, önce karşı gelse de zamanla kabul edeceğini düşünüyordu Napoleon. Sonuçta emri altında çalışmak Büyük Birader’in işine gelecekti. Plan anlatıldıktan sonra büyük yemin edildi ve ertesi gün Okyanusya sokakları yanacaktı ama hala Büyük Birader’in haberi yoktu…

Devamı ikinci bölümde..

Öykümü beğendiyseniz lütfen yorumlarınızı benden esirgemeyin sevgili okurlar. Okuduğunuz için teşekkür ederim.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KAFKAOKUR DERGİSİ GENEL İNCELEME

  Bu incelemeyi Kafkaokur'un farklı, yaklaşık 10 dergisini okuduktan sonra yazıyorum. Dolayısıyla yazdıklarım derginin sadece bu sayısı adına değil, dergi hakkında genel bir incelemedir. 2021 yılında çokça edebiyat dergisi okuma hedefimin başlangıç dergisidir Kafkaokur. Kapaklarındaki sanatçıları anlatan yazıları gerçekten özenle hazırlanmış. Hakkını yiyemem. Kimi sayısını severek okudum, kimi sayısında vakit öldürdüm. Derginin editörü bir blog yazarı ve Kafka hayranıymış. Yayın hayatına büyük bir hevesle başladıkları belli. İlk sayılarıyla güzelde bir çıkış yakaladıktan sonra belli bir kitleye hitap etmeyi başarmışlar. Şimdi de pazarlama teknikleriyle dergiyi ayakta tuttuklarını düşünüyorum: Kapaktan sanatçıyı sakın kaldırma! Bundan birazdan bahsedeceğim. Derginin ilk sayıları -kim ne derse desin- gerçekten tatmin edici. Fakat sayılar ilerledikçe iş farklı bir boyuta ulaşmış: Derginin editörleri hayâllerini gerçekleştirdikten sonra iş ticarete mi döndü, monotonluğa mı sardı yoksa ...

Ayaz (1000kitap Öyküleri)

Yokuşun aşağısında genç bir kadın göründü. Burnu ve yanakları kızarmış, saçları dağılmış, nefes nefese kalmıştı. Sanki yokuşu tırmanmıyordu da Ankara'nın keskin ayazını bedeni ile yarıp ilerliyordu. İçinde kalbinin tam ortasında kaynayarak dalga dalga tüm vücuduna yayılan bir korkuyla, nemli ve iri kara gözleri arkasında kalan dar, karanlık sokağı tarıyordu. Bir eli montunun cebindeki biber gazını sımsıkı kavramıştı. Sokağın karanlık noktalarında bir görünüp bir kaybolan ve duraktan beri onu takip ettiğini düşündüğü adam şimdi görünmüyordu. Yokuşun ortalarına doğru Ankara ayazı artık ciğerlerine öyle bir doluyordu ki bu keskin soğuk ve korkudan dolayı midesi bulanıyordu. Bacakları yorgunluktan birbirine dolanırken bir anda bir el ağzını sertçe kapattı. Yüreği kuş gibi çırpındı. Yay gibi gerilen bedeni kaçmak için debelendi. Can havli ile bağırdı ama ağzını kapatan el öyle sıkıydı ki kulaklarının acıdığını hissetti. İnternette okuduğu haber geldi aklına. Haberde tecavüze uğrayan bir...

Ruh Adam Kitap İncelemesi

Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer! Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın. İlk basımı 1972’de çıkan Atsız’ın ‘Ruh Adam’ eseri, yerli edebiyatımızın kuşkusuz en mükemmel romanlarının başında gelir. Atsız’ın en son romanı olmakla birlikte, üzerinde en çok düşünülmesi gereken kitabıdır ki Atsız’ın bu kitapta yaptığı psikolojik tahliller öylesine derin, öylesine harikadır ki; sırf bunun için bile okunup, incelenmeye değerdir. Ayrıca kitapta yapılan tasvirler, olay örgüsü mükemmel diyebiliriz. Atsız’ın hikayeyi anlatım şekli ve olaylara bakış açısı adeta bizleri kitabın içine çeker. Bu anlattıklarıma, hikayenin güzelliği ve verdiği mesajı da ekleyince nolur? Tabiki de her açıdan dolu ve okuyucuyu doyurabilecek, etkileyici bir başyapıt çıkar ortaya. Atsız bu kitabında kendi ruh halini anlatmıştır desek doğru söylemiş oluruz. Öyle ki; kendi fikirlerini, görüşlerini bir de Selim Pusat’a aktarınca, ortaya çok ilginç bir karakter çıkmış olur. Ah Selim Pusat ah… Romanın baş kahramanı...